30 Ağustos 2007 Perşembe

çocuklara yönelik televizyon programlarının çocuklar üzerindeki etkisi

Çocuklara yönelik televizyon programlarının çocuk gelişimine etkisi ve çocuk programlarının niteliği konusunda sınıf öğretmenliği programındaki öğrencilerimin gözlemlerini sunuyorum.
Gözlemler elmek yoluyla ulaştırılmış ve düzeltilmeden yayımlanmıştır.
Önemli ipuçları verdiğini sizin de gördüğünüze inanıyorum.
[Dr. İkram Çınar]

Çocukların gelişim dönemlerinde televizyon özellikle çizgi filmler çok önemli yer tutuyor. Öyle ki çizgi film izledikten sonra çocukların kendilerini çizgi film kahramanları yerine koyduklarını çoğu insan gözlemiştir. Pokemon, digimon, powerpuff girl, beyblade gibi kavga içeren çizgi filmleri izleyen çocuklar (özellikle erkek çocuklar) çok fazla etkilenmektedir. Kavga içeren çizgi filmler çocukları kavgaya yönlendirmektedir. Buna örnek olarak geçmiş senelerde kendini pokemon KAHRAMANI yerine koyarak balkondan uçmak isteyen ve hayatını kaybeden çocuğu verebiliriz. Bu çizgi filmlerin diğer olumsuz yönü ise ilerde sorunlar karşısında zorlandıklarında kavgayla çözmeye yönlendirmesidir.

Sihirli annem, Harry Potter gibi program ve çizgi filmler gerçekle bağdaşmadığı için çocuklar üzerinde kötü etki yaratmaktadır. Çocukların kişiliklerinin temelinin oluştuğu bu dönemde bu tür program ve çizgi filmleri izlerlerse sorunlarla baş etmeyi öğrenemeyecekler, kendilerini yetersiz hissedecekler ve gizli güçlerin varlığına inanacaklardır. Belki de ilerde hayal güçleriyle çok önemli yerlere gelecek olan çocukların bu özellikleri bu programlar sayesinde körelecek, gerçekle bağdasmayan şeylere yönlendirecektir.
Çocuklar ölüm gerçeğini bilmedikleri için çizgi filmde yer alan kahramanların bir takım olaylar başlarına gelse de hiçbir şey olmadığını ya da tekrar dirildiklerini gördüklerinde gerçek hayatta da böyle olduğunu sanmaktadırlar. Nitekim bir kaç yıl önce İngiltere'de 5 yaşındaki bir erkek çocukla annesi alışveriş yaparken çocuk aniden bir bıçakla hiç tanımadığı 2 yaşındaki çocuğu paramparça eder. Küçük yasta katil olan çocuk 2 yaşındaki çocuğu öldürdüğünün farkında değildir. Çizgi filmlerdeki gibi çocuğun her şeye rağmen canlı kalacağını zannetmektedir. Ayrıca uzmanlar bu olayı araştırdıklarında katil çocuğun çok sayıda şiddet içerikli film ve çizgi film izlediği ve bunlardan çok etkilendiği anlaşılmıştır. Pokemon, Dijimon ve içinde değişik yaratıkların (tanımlayacak başka kelime bulamıyorum) bulunduğu çizgi filmleri izleyen çocuklar karmasa yaşamaktadırlar. Çevresini ve hayvanları yeni tanımaya başlayan çocuk bu yaratıkları çevresindeki hiç canlıya benzetemedikleri için kafaları karışmakta, gerçek hayatta da bu tür yaratıkların varlığına inanmaktadırlar.
Elçin Hangün


SUSAM SOKAĞI Susam sokağı çocuk programının, çocuk gelişimini ve psikolojisini geliştiren, toplumsal erdem ve değerlerini kazandıran eğitici ve öğretici bir programdır. Program kendi içerisinde farklı bölümlere ayrılmıştır. Bazı bölümlerde çocuğa bilgi verilerek çocuğun bilişsel alanda gelişimini sağlarken, bazı bölümlerde ise verilmek istenen mesaj dramatizasyon ile çocuğa kavratılmaya çalışılmıştır. Susam sokağı sakinlerinde farklı karakterlere yer verilmiştir. Kimi zaman hayal kahramanlarına yer verilmiştir. Kırpık,Minik Kuş, gibi. Bu çocuğun dikkatini toplayıp, verilmek istenen mesajı daha kolay almasını sağlamıştır. Mesela benim en çok sevdiğim kısım Kırpık ve Minik Kuş’un yer aldığı bölümlerdir.
Susam Sokağı farklı özellikte ve mesleklerde insanların yaşadığı bir ortam olduğu için çocuğa toplumsal yaşayış kurallarını ve paylaşmayı öğreten, yetenek ve becerilerini ortaya çıkaran bir özelliğe sahiptir. Mesela, Susam Sokağı sakinlerinin birbiriyle yardımlaşması, sahip oldukları şeyleri paylaşması, toplum halinde yaşarken, kurallara uyulması gerektiği uyulmadığı takdirde kötü sonuçlar doğuracağı anlatılmak istenmiştir. Ayrıca Susam Sokağında yaşayan ve terzi olan Ayşe Teyze yaptığı elbiseler ve eşyalar ile çocuğu eğlendirerek beceri ve yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Programın diğer bir bölümünde aynı evde yaşayan zıt karakterde iki arkadaşın yaşantısı komik bir şekilde dramatize edilmiştir. Edi dağınık ve tembel, Büdü ise düzenli ve çalışkandır. Bu özelliklerinden dolayı evde sürekli bir tartışma yaşanır. Fakat sonuçta konuşarak anlaşmanın önemini vurgularlar. Programda eğitimin yanında öğretime de yer verilmiştir. Çeşitli harflerin ve sayıların kavratılması yönünde etkinliklerde bulunmaktadır. Program sadece eğitim ve öğretime yer verilerek sıkıcı olmasını engellemek maksadıyla Kurabiye Canavarının yapmış olduğu komik olaylarla desteklenmiştir. Susam Sokağı Programını içerik ve kahramanları açısından değerlendirdiğimde olumsuz bir yanının olmadığını, hatta bu içeriğin çocuğun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor özelliklerini çocuğu eğlendirerek sıkmadan geliştirdiğini, beceri ve yeteneklerini geliştirici özellikte olduğunu gördüm. SENEM YURTSEVEN



HEIDI Çocuk programlarının çocuklara olumlu davranışlar kazandırma özelliğine sahip olması gerekir. Bu nedenle çocuk programları hazırlanırken çok özen gösterilmeli çocuklar üzerinde yaratacağı olumlu ve olumsuz etkiler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu haftaki ödevimiz bir çocuk programını izleyip onun olumlu ve olumsuz yönlerini eleştirmek.Benim izlediğim program Heidi adli bir çizgi film.Bu çizgi filmde küçük bir kızın yasama olan bağlılığı, hayati sevmesi, her şeyden mutlu olabilmesi anlatılıyor. Heidi küçük yasta anne ve babasını kaybediyor. Buna rağmen hayata küsmüyor.Bir süre teyzesinin yanında kaldıktan sonra köye büyük babasının yanına gidiyor. Büyük baba normalde çok sinirli, huysuz, aksi bir adam. Heidi'yi ilk gördüğünde onu istemiyor; ama Heidi büyük babaya kendini sevdirmeyi başarıyor. Heidi büyük babayı da kendisi gibi yasama bağlıyor. Bu küçük kız köy yaşamını çok seviyor. Dağlarda koşup oynamak, hayvanları otlatmak çok hoşuna gidiyor. Köyde Peter isminde bir de arkadaşı oluyor. Onunla her gün dağlara çıkıyor. Bir gün teyzesi gelip onu dağlardan ayırmak isteyince çok üzülüyor. Gitmek istemiyor. Teyzesi onu zengin bir ailenin tekerlekli sandalye ile yasayan kızına yardımcı olması için şehirde bir eve götürüyor. Heidi şehir yaşamına alışmakta zorlanıyor. Aklına sürekli köyü ve köyde yaptıkları geliyor. Köyünü çok özlüyor. Ama kaldığı evdeki kızı da çok seviyor. Kız hasta ve tekerlekli sandalyeye bağlı olduğu için yasama küskün. O da Heidi'nin eve gelmesinden çok mutlu oluyor. Heidi'yi çok seviyor. Heidi'nin yaşama isteği onu da yaşama bağlıyor. Heidi arkadaşının iyileşeceğine de inanıyor. Onu iyileştirmek için çaba harcıyor. Onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Ona köy yaşamını, köyde yaptıklarını, hayvanları ve arkadaşı Peter'i anlatıyor. Ama evde görevli olan bayan çocukların yaptığı her şeye karışıyor. Onların yapmak istediklerini engelliyor. Sadece ders çalışmalarını istiyor. Kendi söylediklerini yapmadıkları zaman onlara kızıyor, cezalandiriyor. Özellikle Heidi'yi hor görüyor. O köyden geldigi için onu küçük görüyor. Hatta onun evde kalmasını bile istemiyor.Heidi onu da mutlu etmek için ugrasiyor; ama bir türlü başaramıyor. Kızın babasi ve büyük annesi de Heidi'yi çok seviyorlar. Heidi en sonunda büyük anneyi ve kizi ikna ederek onlari köyüne götürüyor. Orada arkadasina köyü gezdiriyor. Hayvanların yanına götürüyor.Arkadasini Peter'le tanıştırıyor. Peter ile birlikte kırlara gidiyorlar. Heidi burada da amacından vazgeçmiyor.Arkadaşını yürütmek için uğraşıyor. Sonunda amacına ulaşıyor ve kız yürümeye başlıyor. Heidi ve diğer herkes buna çok seviniyor. Sonuç olarak bu çizgi filmde yasama çok bağlı olan bir kızın insanları mutlu etmek için yaptıkları anlatılıyor. Heidi dürüst, kendisiyle barisik, yardımlaşmayı, doğayı, hayvanları seven bir kiz. Evde tüm her şeyden sorumlu olan bayan ise; sinirli, çocukları fazla sevmeyen, insanlari yanlis anlayan ve değerlendiren birisi. Heidi'yi köyden geldigi için sevmemesi yanlis bir davranış.Çocukları cezalandırması de yanlış bir davranış.Bu bayan toplumumuzdaki huysuz, aksi, sinirli insanlara örnek. Heidi ise çocuklara yasamanın güzel olduğunu öğreten,onlara hayvan, doga, insan sevgisini öğreten iyilik sever bir kız.

İlknur Karalar


15:30-16:00 saatleri arasında TRT'de yayınlanan Beethowen adlı çocuk programının içinde olan adının belirtilmediği (bildiğim kadarıyla)bir bölüm izledim.
Özeti: Küçük iki yaratık ile ebatça onlardan büyük olan bir kaç tane fare var. Fareler küçük yaratıklardan dişisini rahatsız ediyorlar.Bu sırada dişi yaratık çevreden yardım istiyor. Erkek yaratık onu farelerin elinden kurtarıyor. Dişi yaratık kurtarıcısını öperek şunu söylüyor:
-Sen dünyanın en güçlü İngiliz domuzusun.
Bu çocuk programının sonunda söylenen söze bakılırsa bu iki yaratık aslında domuz. Ancak görüntüleri hiç de domuza benzemiyordu. Belki bir kaç değişiklikle sincaba benzetilebilir.İşte bu nokta çocukları olumsuz etkileyebilir.Domuz dendiğinde akıllarına domuz şekli doğru olarak gelmelidir.Çocuklar hayvanları yanlış tanımamalıdır. Çizgi filmin sonunda dişi yaratık erkek cinsine şükranlarını ifade ederken adıyla (Tony) hitap etmiyor.Bu da sakıncalı bir durumdur. Çünkü oradaki canlılar kişileştirilmiştir. Dolayısıyla birer adları olmalı ve bu adlarla birbirlerine hitap etmelidirler.Bu sayede çizgi filmin amacı (yardımlaşma,insan hakları,arkadaşlık vb.) daha kolay kazandırılır. Domuz tabirine gelince,bu kelimeyi çocuklar sinirlendiği, kavga ettiği, sevmediği kişiler için kullanır.Dolayısıyla bu kelime çocuklarda bir sevgi bir sıcaklık uyandırmayabilir. Domuz deyip bir de çocuklarda sevgi uyandırmasını bekleyemezsiniz. Belki de korkutursunuz. Çocuk programlarında hayvanlar kötü tanıtılmamalıdır.Çünkü bu durum çocuklarda hem hayvan sevgisinin azalmasına hem de çocukların hayvanlardan korkmasına neden olur.Kötü davranışlar sergiletilirse filmin sonu çocuk psikolojisine uygun olarak bitirilmelidir.Bu programda fareler çok korkunç görünüyordu.Buna rağmen filmin sonu çocuk psikolojisine uygun bitmedi.
Ayrıca "Sen dünyanın en güçlü İngiliz domuzusun."cümlesi çocuklarda İngiliz hayranlığı uyandırabilir.(Aslında İngiliz ve domuz kelimeleri insanda sanki İngilizlerin aşağılandığı fikrini uyandırıyor.Ama söyleyişteki vurgu ve yaratıkların görünüşü böyle bir durum olmadığını gösteriyor). Bu durumda gelecekteki beyin göçünü önleyemez, toplumsal değerlerimizi devam ettiremez duruma gelebiliriz. Bence bu çocuk programı çok zararlıdır.
Dilek KIRNIK


Sayın Öğretmenim,
Ben, "Sevimli Kahramanlar" isimli çizgi film programını, çocuklar için çok iyi hazırlanmış bir program olarak görüyorum. Sevimli Kahramanlar programındaki bütün çizgi filmler, "Pokemon", "Uzay Savaşçıları" vb. çizgi filmlerdeki gibi şiddet içermiyor ve bu şiddet dolu çizgi filmlerdeki karakterler gibi çirkin, sevimsiz, korkunç karakterleri yok.
Çocuk gelişimi uzmanları şunu savunuyorlar: "Çocuk bir video kasete benzer; 5 yaşına kadar ne yüklerseniz sonra onu izlersiniz." Bence de çocuklar, küçüklüklerinde izledikleri herhangi bir programdan veya okudukları herhangi bir kitaptan farkında olsalar da olmasalar da çok etkileniyorlar. Bu da onların gerek fizyolojik gerek psikolojik gelişimlerini niteliklerine göre olumlu veya olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin şiddet içeren çizgi filmler özellikle erkek çocukların dikkatlerini çekiyor ve bu çizgi filmleri izleyen çocuklar çizgi filmlerde izledikleri şiddet dolu sahneleri günlük hayatlarına taşıyorlar. Örneğin sokakta, evde, okulda önlerine kim gelirse kavga ediyorlar ya da kendilerini pokemon zannedip pencereden, balkondan atlıyorlar. Ve ne yazık ki şiddet içeren çizgi filmlerdeki iç karartan renkler, çirkin ve korkunç suratlar, gereksiz heyecanlarla dolu sahneler çocuklarda ciddi derecede bir gerginlik yaratıyor.
Sevimli Kahramanlar adlı çizgi film programında ise birbirinden sevimli karakterler, iç açıcı; duru ve açık renkler, olaylarda gayet sakin bir gelişme ve kahramanlar arasında iyi ilişkiler var. En kötü ihtimalle bu kahramanlardan bazıları diğerlerini yemek istiyor ancak her seferinde komik olaylarla başarısız oluyorlar.

Ben "Sevimli Kahramanlar" programındaki çizgi filmlerin çocukların gelişimi, psikolojisi açısından olduğu gibi toplumsal erdem ve değerler yönünden de sakıncasız buluyorum. Bu çizgi filmleri izleyen çocukların olumsuz bir özellik kazanacaklarını zannetmiyorum.
Sayın Öğretmenim, özür dileyerek 8. hafta yapmam gereken ödevi yapmadığımı söylemek istiyorum. Bunu da az önce fark ettim, unutkanlığımı affedin lütfen. Biliyorum affedilecek bir hata değil ama eğer kabul ederseniz o ödevi yapıp size iletmek istiyorum. Tekrar özür diliyorum,
iyigünler.

Hiç yorum yok: