20 Kasım 2007 Salı

atatürk dosyası









den alıntılar




Doğal Yaşantıyı", Marcus Aurelius şöyle tanımlar: " Her yaratığın oluşumunun temel ilkesi ile sıkı tutarlılık içerisnde olması." İnsan ele alındığında bu temel ilke akıldır; kişisel akıl evrensel akılın bir parçasıdır. Böylece, varoluşunun akılcı kanunları takip ettikçe birey mutluluğa yaklaşır; bunlardan uzaklaştıkça mutluluktan uzaklaşır. Aslında, doğal yaşantı; "Aklın kontrol ettiği yaşantıdır" ve bu tür bir yaşantı genel hatları ile "erdem" olarak tanımlanır. Erdemin bu anlamı şu Stoik doğması açıklar: " Erdem tek iyidir ve mutluluk erdemli olmaktır."


C. Stoisizmde İrade kavramı
Akıl, belirgin bir şekilde bazı şeylerin bizim kontrolumuzda olduğunu, bazılarının da olmadığını söyler. Örneğin, vücut sağlığı, zenginlik, dostlar,ölüm kumandamızın dışındadır; ne de zarar verebilirler. Fakat arzumuz, yargılarımız, ahlaki açıdan doğru olanı kabul etme tersini reddetme yetimiz, gücümüz sınırları dahilindedir. Buna bağlı olarak dış olan hiçbir şey bizi etkiliyemez; içsel olarak kabul ya da reddettiğizde yarar veya zarara görebiliriz. Kendi başına zevk "iyi " değildir; bunnnlar (zevk ve acı) sadece iyi ve kötü diye yargıladığımızda iyi ve kötü olurlar. Buna göre "görüş tarzı her şeydir" ve "akıllı adam varolan her şeyi kızmadan ve yargılamadan kabul edendir."




Benzer bir süreç Türk-İslam tarihinde de gözlenmektedir. Orta Asya'nın göç halindeki özgürlükçü insanları Arap-İslam İmparatorluğunun katı şeriatçı düzeni ile karşılaştığında hümanizmleri "Tasavvuf" adı verilen bir mistisizme dönüşmüştür. Tasavvuf hümanisminin Anadolu'da en yoğun şekline ulaştığı görülür. Yunus Emre, Hacı Bektaş'ı Veli, Celaleddin Rumi( Mevlana) bu Hümanismanın en önde gelen isimleridir. Şeriat ideolojisinin şehirlerde ve kasabalarda medreseler şeklinde organize olması ve kendi dışındaki heteredoks düşünce şemalarına yaşam şansı tanımaması Tasavvufun kırsal alanda yaygınlaşmasına yol açar. Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde, şeriatın medreseleri tam bir kontrol altına alması, tasavvufun rasyonel bir doğrultuda gelişmesini engelledi ve hümanism mistik formunda giderek yozlaştı.
Buna göre Ataürk devrimi sadece Türk iradesini emperyalizmin boyunduruğundan değil, Türk hümanizmini mistisizmin boyunduruğundan da kurtarmış olmaktadır .






ATATÜRKÜN SAVRULAN HAYALERİNİN ANLATILDIĞI BİR YAZI LİNKİ




Merhaba umarım iyiysinizdir.Ben bugün hayatın içinden birkaç kelam edeceğim.Hani uzun bir süredir beklediğiniz bir şey vardır ve o gün gelir ve onun beklediğiniz gibi bir şey olmadığını hayal ettiğniz gibi olmadığını görür yaşarsınız bunun nedeni acaba bu tür olayaları kafanızda çok abarttığımız için mi oluyor. Bunun nedenini bilmiyorum ve şu anda o tür bir durum içindeyim hayal ettiğim hiçbir şey olmuyor hayal ettğimin onda biri değil bu yaşadığım.Neyse ben daha fazla sıkmayayım size hoşçakalın... "Zafer Bayramınız Kutlu Olsun"
Ayberk Kırbaş AYBERK




Simdi tum bu anlattiklarimdan sonra Ataturk'un hayatini dusunun; yikilmak uzere olan hasta bir devlet, tum kuvvetli yabanci ordular harita uzerinde coktan bolmus topraklarimizi, isgalcilerle isbirligi icinde olan bir padisah, 1.Dunya savasindan yeni cikmis yorgun ve yoksul bir millet... Ve Ataturk diyor ki "Bu milleti tum isgalcilerden kurtaricaz ve bagimsizligimizi ilan edicez" Bu kosullar altinda boyle bir aciklama cogu kisiye utopik gelmistir ama Ataturk'un sadece hayalleri degil, bir plani, bir vizyonu vardi. Yillarca cephede savasirken kendi halkini ve mevcut medeni devletleri gozlemlemisti, devamli olarak orduda ve toplumda aktif bir rol almisti ve butun gelismeleri kendi vizyonu icin takip ediyordu. Padisah onu isgalcilerin istegiyle Samsun'a gonderdiginde o bunu bir surgun olarak dusunmedi, o bunu turk halkina vizyonunu anlatmak icin bir firsat olarak gordu ve sonra butun kongrelerde bu vizyonunu onlarin dilini konusarak anlatti, sadece hayalini degil bunu nasil basaracaklarini neler yapmalari gerektigini, kafasindaki plani anlatti... Bundan sonrasi kolay miydi? Hayir hic degil ama ona inanan ve ayni vizyonu paylasan milyonlar ile hareket ediyordu artik. Sonunda zafer kazanildiginda Ataturk sadece bir asker olsaydi, bu vizyonu sadece ulkenin basina gecmis olmak icin yaratmis olsaydi sonrasinda bunca devrimi gerceklestirir miydi? Ataturk icin ozgurlugun kazanilmasi vizyonu icin gerekli olan ilk bolumdu sadece, bundan sonra asil turk halkinin hayal edemedigi hayati onlara gostericekti ve omru yettigi kadariyla da bir cok seyi gosterdi. Cumhuriyet donemindeki fotograflara bakin, sadece Ataturk'un fotograflarindaki kendine guveni ve isiltiyi gozlemlemeyin, Ataturk'un cevresindeki insanlarin gozlerine bakin. Bazen fotograflar kelimelerden fazla sey ifade eder, neredeyse hepsinin gozlerinde bu vizyonu yakalayabilirsiniz, Ataturk'un dusuncelerini o donem belki hicbiri tam olarak anlayamasa bile ilerlemenin verdigi o isiltiya sahipti herkes. Peki simdi Ataturk'un olumunden sonra aradan gecen altmis sekiz yil sonunda ne oldu? Ben bugun ki siyasetcilere baktigimda hic biri bana o vizyonu vermiyor, cogu onu bunu kirmadan nasil oy toplarim, nasil iktidar olurum derdinde. Ulkemiz oyle bir halde ki gunu kurtaralim, bugunku dunya duzeninde ezilmeyelim yeter mantalitesi mevcut. Ne oldu ulkemizin vizyonuna? Ne oldu gozlerdeki o kivilcima? Altmis sekiz yil boyle buyuk bir vizyonun unutulmasi icin yeterli olmamaliydi, bu vizyon yuzyillar boyu nesilden nesile akmaliydi. Ben on kasimlarda Ataturk'un olumunu dusunmuyorum, kazandigimiz zaferleri, cumhuriyeti dusunmuyorum. Ben her on kasimda bu vizyonu dusunmek istiyorum cunku biliyorum ki bizi bir butun olarak ileriye goturecek sey bu vizyondu, beni tarih dersinde heyecanlandiran bu vizyondu. Bugun ulkemizin vizyonu budur diyememek beni uzen, Ataturk'un olumu degil.Yeni dunyada vizyonunu kaybeden sadece devletler mi? Cogu sirkete bakin hepsinin "sozde" bir vizyonu vardir, hepsi sozde ulke cikarlari ve gelisime baglar vizyonunu. Hicbiri size samimi geliyor mu? Acikcasi bana gelmiyor, ben sirketlerin vizyonlarini okurken bile "ne zaman kaybi" diyorum kendime. Cengiz Catalkaya'nin Marketing Post adli guncesinde Sergio Zyman'in (Coca Cola'nin efsanevi pazarlama muduruymus) sozlerini okudum;
Yenilik diye bir şey çıkardınız, para kazanmayı unuttunuz! Şimdi ve hemen para kazanın! Yarın ya da yıllar sonra değil. Tam şimdi. Nakite dönüştürün fikirlerinizi ve büyüyün. Piyasayı ne kadar çabuk kaplarsanız (bknz. Coca Cola, P&G ) o kadar çabuk büyürsünüz.Ozet gecmek gerekirse para, para, para diyor kendisi. Bir pazarlamacinin amaci dogal olarak bir urunu mumkun oldugunca iyi pazarlamak ve bundan para kazanmaktir bunda suphe yok ama bu yaklasimla bir insana yaklasirsaniz "para kazandigim surece nasil kazandigim, pazarlarken hangi etik degerleri cignedigim onemli degildir" diye dusunmez mi? Cogu Amerikan sirketi calisanlarin islerine yeterince bagli olmadiklarindan, sirketleri ile bir dusunemediklerinden, motivasyon dusuklugunden yakinir. Eger bir sirketin motivasyonu "para kazanmak" ise ozur dilerim bu benim icin yeterli degil, ozur dilerim benim hayallerim ve yaraticiligim bu kadar ucuz degil, ozur dilerim para benim kendimi bir butun hissetmeme ve bir amac ugruna calistigimi dusunmemi saglamiyor. Eger para tek basina mutluluk gostergesi olsaydi, gelismis ve belli refah duzeyine ulasmis ulkelerde bu kadar cok anti-depresan satilmazdi. Bir vizyon sahibi olmak ve bu yolda para kazanmakta hicbir yanlis yok, vizyonunuz "para kazanip tekel olmak" uzerine kurulu olmadigi surece.




...........................................


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN 15 YILDA YAPTIKLARITürkiye İş Bankası açılmış ve böylece ulusal bankacılığın ilk adımı atılmıştır.Uşak’ta şeker fabrikası kurulmuştur.Kayseri’de uçak fabrikası kurulmuştur.Bünyan Dokuma Fabrikası açılmıştır.Ereğli Bez Fabrikası açılmıştır.Nazilli Bez Fabrikası açılmıştır.Aşar vergisi kaldırılmış ve Türk köylüsü ağır bir yükten kurtarılmıştır.Anadolu Demiryolları satın alınarak ulusallaştırılmıştır.Ulusal Ekonomi ve Araştırma Kurumu kurulmuştur.Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kurulmuştur.Gemlik Suni İpek Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası, İzmit Kağıt Fabrikası, Kayseri İplik ve Bez Fabrikası, Eskişehir Şeker Fabrikası gibi pek çok kurum ve kuruluş oluşturulmuştur.Ticaret ve Sanayi Odaları kurulmuş, daha sonra da Türkiye Ticaret ve Sanayi Odaları Kongresi toplanmıştır.İstatistik Umum Müdürlüğü kurulmuştur.Hükümete iktisadi konularda fikir vermek amacıyla çeşitli meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan Ali İktisat Meclisi kurulmuştur.Birinci ve İkinci Kalkınma Planları oluşturulmuştur.1927 Yılında Teşviki Sanayi Kanunu çıkarılmıştır.1930 Yılında Sanayi Kongresi, 1931 yılında da Ziraat Kongresi toplanmıştır.


....................................................................


Atatürk'ün Üstün Kişiliği Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği sağlayan eşsiz bir lider, savaş meydanlarında gerçekçi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletini çağdaşlaştıran güçlü bir devrimcidir. Bu nitelikleriyle, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini kişiliğinde en yüksek düzeyle taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı kişilerle karşılaştırıldığı zaman, türlü bakımlardan belirgin üstünlükleri göze çarpmaktadır. Atatürk, her şeyden önce, hem fikir hem hareket adamı idi; o, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir liderdi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, sorunlar karşısında akim ve bilimin yol göstericiliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketinin temelini oluşturmuştur.Atatürk, üstün nitelikleri sayesinde, Türk milletinin tarihsel seyrini değiştiren askerî ve siyasî zaferlerle onu uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri uygulamaya koyarak "Ya bağımsızlık, ya ölüm!" parolası ile büyük bir mücadeleyi kazanmış, arkasından yepyeni nitelikte çağdaş bir devlet ve millet yaratmış adam azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı, Atatürk'ün ayrı bir özelliğini oluşturmaktadır. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği, çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle ortadan kaldırdığı için büyüktür. "Çağdaş Türkiye'nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.Büyük Söylev'inin sonlarında, Türk gençliğine seslenerek çizdiği tablo, gerçekte, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu ağır tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında bile, her şeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin asla kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle kanıtlamış bir millî kahramandır; onun için millî kurtuluşa simge olmuştur, onun için bayrak olmuştur.Atatürk gerçeğin adamı, sağduyunun ve ince görüşün temsilcisidir. Çünkü, nerede neye karar verdi, ne yaptı ise daima en iyisini yapmış, en gereklisine karar vermiştir. Türk halkının eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta devrimciliği sayesindedir ki ortak istek ve eğilimler, kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. O, giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek niteliklerine güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün girişimlerinde milletin eğilimlerini göz önünde tutmuş, milletin desteğine dayanmış, güçlü kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri yönlendiren bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, etkileri memleket sınırlarını aşmış, hakları çiğnenen milletlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu "Türk Devrimi"ni dünyaya tanıtırken, "Bu devrim, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir"34 diyordu. Kendisi de yarattığı devrimin imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" özdeyişiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık ülküsünün ve insan sevgisinin de simgesi idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!" 35 yanıtını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan Atatürk Devrimi, aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.Atatürk'ün insanlık değerlerine içten ve büyük saygısı vardı. O, bütün insanlığın yüzyıllar boyu övdüğü ve övündüğü üstün nitelikleri kişiliğinde toplamış bir liderdi. Yaşamı boyunca gösterdiği davranışlar bu üstün nitelikleri sergiliyordu. Şöyle ki:-Zafer kazanmış Başkomutan olarak İzmir'e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını: "Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!"36 diyerek, yerden kaldırtan,-Bir milleti özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin görkemi karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman: "Sanatçı el öpmez: sanatçının eli öpülür!"37 yanıtını veren,-Çanakkale'de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud ile yıllar sonra Ankara'da karşılaştıkları zaman -General'in boş kolunu işaret ederek- ona: "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"38 diyen,-Çanakkale şehitlerini anma törenine konuşma yapmak üzere giden bir bakanına, bu savaşta ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!"39 diye not yazdıran,-Mısır Elçisi'ne, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün önlemelere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir anlaşma ve işbirliği çağı alacaktır!"40diyen Büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlık ülküsünün, kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar, belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve Atatürk'ün büyüklüğünü, onun genişliğini, onun engin hoşgörüsünü simgeliyordu."Yurtta barış, dünyada barış" için çalışmak, Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O, "İnsan her şeyden önce bağlı olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir."41 derken, işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk'e göre "Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamağa çalışmak, demekti."42 Çünkü, "Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu."43 İşte Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir düşünceden, böyle insancıl bir ülküden kaynaklanıyordu.Atatürk'e göre: "Milletleri yönetenlerin görevi, yaşamı mutlu yapmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Yaşamda mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken 'Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?' diye bile düşünmemeliydi." 44Atatürk, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin, en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler."45Atatürk'e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıt'alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere bırakmalıydı. "İnsanları mutlu edecek biricik araç, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirerek karşılıklı maddî ve manevî gereksinimlerini temine yarıyan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ülkü yolcularının çoğalması ve başarı kazanmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı."46 Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa katılması, Atatürk'ün en samimî isteği idi; çünkü o, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu.Atatürk'e göre, insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayrımı tanımayan bir anlaşma ve işbirliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıt'aları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması gerekti. Çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık ülküsünün gerçekleşmesi bu bilincin ayakta tutulmasına bağlı idi. İşte Atatürk, bu görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.Son söz olarak diyebiliriz ki, Atatürk'ün yaşamı, kişiliği ve eseri incelendiği zaman, insanoğlu, hayranlığını gizleyememekte; bu millî kahramanı kutlamakta, başarıya ulaştırdığı bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir............................................









Güzel sanatların önemiİnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir sanatların millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir önemi millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek özellikleriyle uygar ve ileri olmaya lâyıktır ve olacaktır. 1923 (Atatürk'ün S.D.11, s. 67)Bir sohbet sırasında ressam Çallı İbrahim'e söylemiştir:Aynı milletin çocuklarının hep beraber bulunarak birbirlerini tanımaları, birbirlerini sevmeleri ve bu birlik sevgisinden çıkacak yüksek duygulara aynen uymaları güzel bir şeydir. Eğer güzel sanatlar mensubu bir kişi olarak siz bunu gösterirseniz, bütün millete ve bütün insanlığa hizmetedersiniz. (Hasan Cemil Çambel, Dünya gazetesi, 30.8.1952)Fikirler ve devrimler, sanatla yayılır.(Atatürk'ten B.H., s. 84)Güzel sanatların her dalı için, Kamutay'ın göstereceği ilgi ve emek, milletin insanca ve uygar yaşamı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.1936 (Atatürk'ün S.D.I, s. 373)Atatürk tarafından yazdırılmıştır :Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarıldığının en kesin kanıtıdır. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır! Onlar, bütün başarılarına rağmen uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır.1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10. 11. 1941)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28986", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 02:58 PM
İleti #3
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Sanatçının değeriTiyatro sanatçılarına söylemiştir:Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hattâ cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat, sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim...1930 (İ. Galip Artan Anlatıyor, Ses dergisinden alıntı, Sümerbank dergisi, Cilt: 3, Sayı: 29, 1963)Elini öpmek isteyen tiyatro sanatçılarına söylemiştir:- Sanatçı el öpmez; sanatçının eli öpülür!1930 (Vasfı Rıza Zobu, O Günden Bu Güne, s. 323)Bursa'da temsil veren tiyatro sanatçılarına söyledikleri:Sizleri çok takdir ederim. Devrimimizde sizin de önemli hizmetleriniz vardır. Sanatınızı meslek edinerek engelleri yenmeye kararlı olmanızı, arkadaşlarınızla samimî olarak geçinmenizi bilhassa öğütlerim. Sizin vatana en büyük hizmetiniz, Anadolumuzu baştan başa dolaşıp halkımıza sanatın ne olduğunu anlatmanız olacaktır.1926 (Atatürk'ün S.D.V, s. 44)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28987", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 02:59 PM
İleti #4
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Sanatçının tanımıAnkara Halkevi'nde ressamlarla sohbet sırasında söyledikleri: Arkadaşlar, siz ressamlarla konuşmak ve sanatçının basit bir tarifini yapmak için gelmiş bulunuyorum. Gerçi sizlerin meslekî faaliyetinizin ve uzmanlığınızın bulunduğu bu alanda sanatçıyı tarif etmek ve size sizden söz etmek garip olur amma.. Sanatçıyı tarif eden pek çok sanatçının sözlerini bilirsiniz; fakat ben size sanatı ve sanatçıyı bildiğiniz tariflerden bambaşka, daha doğrusu askerce bir tarifle anlatmak istiyorum: Ben bir bölük komutanıyım, rütbem yüzbaşıdır. Üstümden emir aldım; karşıdaki tepeyi düşmandan gün doğmadan alacağım. Bu emir üzerine bütün erlerin donatımını tamamlayıp savaş hazırlığını yaptıktan sonra karşıdaki tepeyi, gün doğmadan işgal edeceğimizi bölüğüme söyledim. Saldırı başladı. Ama tepenin önünde geniş bir vadi var; bu vadinin ne kadar zamanda geçilebileceğini tahmin ve hesap etmiş olmama rağmen bu tahmin ve hesapta yanılmışız. Düşmanın da umduğumuzdan daha kuvvetli hazırlığı ve inatçı bir şekilde savunmasıyla karşılaşmış bulunuyoruz ve gün doğmak üzeredir. Biz, aldığımız emre göre, gün doğmadan tepeyi işgal edecektik. "Gün doğmak üzeredir" diyerek bu tepeyi işgalden vaz mı geçelim? Hayır, zarar yok, geç de olsa, gün de doğsa amacımıza erişeceğiz. Saldırı, bütün gücü ve şiddeti ile devam ediyor. Büyük bir cesaretle dövüşe, dövüşe tepenin eteklerine kadar yaklaşmış aslan erlerin tepeyi işgali artık bir dakika sorunu olmuştur. Güneş yavaş yavaş doğmakta, ancak yarım çember halinde iken bu tepenin zirvesini ışıldatmaktadır. Fakat birkaç tane er, ellerindeki Türk bayrağını tepenin ışıldayan zirvesine dikmek için bütün gücü ile koşuyor ve tepenin zirvesine şanlı Türk bayrağını dikerken terlemiş alnına günün ilk ışığının vurduğunu hissediyor.İşte sanatçı da, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.(İbrahim Ceyhan, Atatürk'e Göre Sanatkâr, Atatürk'e Ait Hatıralar, A. Hidayet Reel, s. 159 -160)Yabancı bir ressamın yaptığı yağlıboya portresinde, bazı arkadaşlarının benzeyişte kusur bulmaları üzerine söyledikleri:- Olabilir! Fakat inanır mısınız, bu portre bir aralık bana son derece benzemişti; fakat, üstat durmasını bilmedi! Sanatçılar, komutanlar gibi durmasını bilmelidirler; yoksa, vardıkları başarı düzeyinden iniş başlar.(Atatürk'ten B.H., s. 39)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28988", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 02:59 PM
İleti #5
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Edebiyatın tanımı, anlamı ve amacıEdebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve anlamı, yani insan beyninde yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları, çok ilgilendirecek biçimde söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltraşlık gibi özellikle musiki gibi, güzel sanatlardan sayılagelmektedir.İnsanlıkta, en müspet bilim ve en ince teknik esaslarına dayanan yaşamla ve kanla karşılaşmak, kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedeflendirici, yürütücü ve sonunda özverili ve kahraman yapıcı aracıyı, edebiyatta bulur. Bu nedenle, edebiyatın her insan topluluğu ve bu topluluğun bugününü ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için, en esaslı eğitim araçlarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır.Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı, edebiyat öğretiminde şu noktalara, bilhassa önem ve değer vermelidir:a) Türk çocuğunun kafasını, yaradılışındaki dikkat ve itinaya göre oluşturmak. Bu, Cumhuriyetin sağlık düzeni ile ilgilenen bakanlığa da yönelen bir görevdir. Güzel korunan Türk kafa ve zekâlarını açmak, yaymak, genişletmek. Bu, özellikle Millî Eğitim Bakanlığı'nın görevidir. Bununla birlikte olarak, yetenekli Türk çocuk kafalarına pozitif bilim ve maddî teknik kavramlarını, yalnız kuramsal olarak değil, aynı zamanda pratik araçlarla da yerleştirmek.c) Bir taraftan da, Türk kafalarındaki yetenekleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendilerini hiç zorlamadan, doğal bir şekilde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak.Bunlar yapılınca, sonuç şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken, onun ifade ve anlatış tarzı, Türk çocuğu yazarken, onun ifade üslûbu, kendisini dinleyenleri, onun yürüdüğü yola götürebilecek bu yeteneği sayesinde, Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları, peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir. Bu edebiyat anlayışı, böyle bir edebiyat öğretimi sayesindedir ki, edebiyat anlamından anlaşılan amaca varmak mümkün olabilir. 1937 (Afetinan, Atatürk Hakkında HB., s. 272-273)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28989", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:00 PM
İleti #6
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Şairin tanımıİnsanlarda birtakım ince, yüksek ve temiz duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve temiz duyguları en fazla duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen, şairdir.(Ahmet Cevat Emre, Muhit Mec, Sene: 1, No. 2, 1928, s. 65)Türk Devrimi'nin şairi29 Ağustos 1928 akşamı Dolmabahçe Sarayı'nda çoğunluğu şair ve yazarlardan oluşan bir sofrada şair Halit Fahri Ozansoy'a yazdırmıştır :Kesinlikle, içinde bulunduğun parlak Türk döneminde şair olduğunu kanıtlayacaksın. Şiirlerin şen, neşeli, çalışkan Türk milletinin sevinç, neşe, faaliyet, duygu ve hareketlerini şakıyacaktır. Buna varlığını vereceksin! Kökü çok büyük olan, dalları ondan daha büyük olacak olan bir ırkın çocuğu olarak, bağlı bulunduğun millete lâyık şiirler yazacaksın. Bunu yaparsan kimse itiraz edemez ve kabul ediyorum ki, o zaman başardım diyeceksin.1928 (Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde, 1970, s, 263)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28990", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:01 PM
İleti #7
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Edebiyat sevgisiBen edebiyatı ve şiiri severim.1915 (İbrahim Al3aettin Gövsa, Acılar, s. 9)Güzel konuşmaGüzel konuşmak İçin, serbest olmak ve kelimelerin anlamlarını yerinde yapılan jestlerle kuvvetlendirmek gerekir.1932 (Lütfı Aksoy, Atatürk'e Alt Bilinmeyen Hatıralar, Yeni Mecmua, No: 19. 8.9.1939)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28991", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:02 PM
İleti #8
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Musiki hakkındaYaşamda musiki gerekli midir? Yaşamda musiki gerekli değildir; çünkü yaşam musikidir. Musiki İle ilgisi olmayan yaratıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan yaşam, insan yaşamı ise musiki kesinlikle vardır. Musikisiz yaşara, zaten var olamaz. Musiki yaşamın neşesi, ruhu, sevinci veher şeyidir. Yalnız musikinin türü, üzerinde düşünmeye değer. 1925 (Atatürk'ün S.D. II, s. 231-232)Musikide yenilikGüzel sanatların hepsinde, ulus gençliğin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak, bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk mu-sikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.Bugün dinletmeye yellenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu düzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. 1934 (Ayın Tarihi, Sayı 12, 1934. s. 23)Atatürk tarafından yazdırılmış bil" nottan:Bir millet çok şeyde devrim yapabilir ve bunların hepsinde de başarılı olabilir; fakat, musiki devrimidir ki, milletin yüksek gelişiminin işaretidir.1936 (Cumhuriyet gazetesi, 5.9.1936)Çankaya'da müzisyenlere söylemiştir :Osmanlı musikisi, Türkiye Cumhuriyetindeki büyük devrimleri anlatacak kudrette değildir. Bize yeni bir musiki gereklidir ve bu musiki özünü halk musikisinden alan çok sesli bir musiki olacaktır. Alışkanlık dediğiniz şeye gelince, sizin Osmanlı musikinizi Anadolu köylüsü dinler mi? Dinlemiş mi? Onda o musikinin alışkanlığı yoktur.1934 (AAdnan Saygun, Atatürk ve Musiki, s. 48-49)Musikisiz devrim olmaz.(Falih Rıfkı Alay, Çankaya 1969, s. 410)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28992", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:03 PM
İleti #9
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Nasıl bir musiki istiyoruz?Eski musikiyi batı musikisine üstün çıkarmak için çalışanlar bir ufak gerçeği fark edemez görünürler. Bu gerçeği kısaca ifade etmek gerekirse diyebiliriz ki, bütün bu canlandırma işinde ele alınan musiki parçaları, Türklerin herhangi bir âyinde, şenlikte bütün maddî ve duygusal yeteneklerini yüksek derecede kullanarak oynamalarına yarayan ezgilerdir. Bu bölümden olan musikiyi bugünün dans parçaları gibi saymakta hata yoktur. Ancak, bugünkü Türk kafası musikiyi düşündüğü zaman yalnız basit oyunlara yarayacak, insanlara basit ve geçici heyecan verecek musiki aramıyor. Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın, yaşam ve anılarımızın ifadesini bulan bir musiki istiyoruz. Bugünkü Türkler musikiden, diğer yüksek ve duyarlı toplumların beklediği hizmeti bekliyor. İşte bu bakımdan klâsik Osmanlı musikisini canlandırmaya çalışanların çok dikkatli bulunmaları gerekir.Biz, bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman ondan geçmişin uyanma bırakması gereken hikâyesini kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz, bir beste dinlerken ve farkında olmaksızın duygularımızın incelir olduğunu duymak isteriz. Bütün bunlardan başka musikiden beklediğimizin maddî, fikrî ve duygusal uyanıklık ve çevikliğin kuvvetlendirilmesi olduğuna şüphe yoktur. Yeni şairlerimizden, ediplerimizden, musiki bilginlerimizden ve özellikle ses sanatçılarından istediğimiz ve aradığımız budur.1938 (Kemal Ünal, Ulus gazetesi, 10.X1.1939)Bizim gerçek musikimiz, Anadolu halkında işitilebilir.1930 (Ayın Tarihi, Sayı: 73, 1930)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28993", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:04 PM
İleti #10
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Musiki ve Türk'ün mizacıBu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak doğunun en seçkin iki musiki topluluğunu dinledim. Fakat, benim Türk duygulan üzerindeki gözlemim şudur ki, artık bu musiki, bu basit musiki, Türk'ün çok açık ruh ve duygusunu doyurmaya yeterli olamaz. Şimdi karşıda uygar dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar doğu musikisi denilen şarkılar karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faaliyete geçti. Hepsi oynuyorlar. Bu pek doğaldır. Gerçekten, Türk yaradılıştan şen ve neşelidir. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, felâketli sonuçları vardır. Bunu fark etmemek, suçtur. İşte Türk milleti bunun için gamlandı. Fakat, artık millet hatalarını kanı ile düzeltmiştir; artık gönlü rahattır, artık Türk şendir, yaradılışında olduğu gibi. Artık Türk şendir, çünkü ona ilişmenin tehlikeli olduğu tekrar kanıt istemez, inancındadır. Bu inanç aynı zamanda temennidir. 1928 (M.E.İ.S.D.I, s. 32-33)Bizler alaturka müziğe alışmışız; ama, yeni kuşaklar alafranga müziğe alışmalıdırlar.(Kâzım Özalp, Özalp Atatürk'ü Anlatıyor, Milliyet gazetesi, 27X1.1969)Çocuklarımızın ve gelecek kuşakların musikisi, batı uygarlığının musikisidir. (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969, s.410)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28994", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:05 PM
İleti #11
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Klâsik Türk musikisiBiz, çok defa, bu musikinin tam onurunu bulamıyoruz. İşte bu dinlediğimiz, gerçek Türk musikisidir ve hiç şüphesiz, yüksek bir uygarlığın musikisidir. Bu musikiyi, bütün dünyanın anlaması gerekir. Fakat, onu bütün dünyaya anlatabilmek için, bizim milletçe, bugünkü uygar dünyanın düzeyine yükselmemiz gerekir.(Mesut Cemil Anlatıyor: Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk 11,1954, Der : NA. Banoğlu, s. 52)Biz batınınkini saygıyla dinlediğimiz gibi, bizim musikimiz de bütün dünyada saygıyla dinlenecek bir durumda olmalıdır. (Osman Ergin, Hafız Yaşar Okur'dan naklen,Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: 5, 1943, s. 1534-1535)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28995", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:05 PM
İleti #12
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Zeybek oyunu Bu oyun, milletimizin erkek oyunu, kahraman oyunudur; bilmek gerek!1935 (Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş ve Sonrası, 1970, s. 398)Eğitimci Selim Sırrı (Tarcan) Bey'in, bir kız öğrenci ile zeybek oyununu izledikten sonra söyledikleri:Selim Sırrı Bey, zeybek raksını geliştirirken ona bir uygar şekil vermiştir. Bu sanatçı üstadın eseri hepimiz tarafından kabul edilerek millî ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar olgunlaşmış, estetik bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara; "Bizim de eksiksiz bir raksımız var" diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, okul gösterilerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı, her toplumsal salonda kadınla beraber oyna nabilir ve oynanmalldir. 1925 (Atatürk'ün S.D.V, s. 38)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28996", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:06 PM
İleti #13
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Heykel ve heykeltraşlıkDünyada uygar, ileri ve olgun olmak isteyen herhangi bir millet, kesinlikle heykel yapacak ve heykeltraş yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihî anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu iddia edenler, din hükümlerini gereği gibi araştırıp incelememiş olanlardır.1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 66)Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin yollarından biri olan heykeltraşlığı en son derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi, ecdadımızın ve bundan sonra yetişecek evlâtlarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilân edecektir. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 66)Mimar Koca Sinan'ın eserlerinin en yoğun bulunduğu İstanbul'da ve son şaheserinin yapıldığı Edirne'de, ona bir anıt dikilmelidir. Ancak, cumhuriyetimizin başkenti Ankara'da da bütün Türk büyüklerinin heykelleri ve anıtlarının dikilmesi, gelecek kuşaklara örnek olmaları bakımındangereklidir. 1935 (Afetinan, Mimar Koca Sinan, s. 67)




Matmazel


Üye Profili
ipsmenu.register( "post-member-28997", '', 'popmenubutton-new', 'popmenubutton-new-out' );

Aug 30 2007, 03:07 PM
İleti #14
Ŧยภ๔คGrup: Editörİleti: 3,166Katılım: 28-January 06Nereden: kocaeli(karamürsel)Üye No: 516
Çağdaş Türk mimarlığı Eski milletler büyük çalışmalar sonunda kendilerine özgü birer mimari stil yaratmışlardır. Son yüzyılın sanat çalışma ve düşünceleri sonunda da modern bir mimarlık doğmuştur. Fakat, bu modern mimarlık da her milletin düşünce ve karakter farklarıyla birbirinden ayrı bir görünüş ve anlamdadır. Bir İtalyan modern mimarlığıyla bir Alman modern mimarlığı arasında çok değişiklikler vardır. Bu modern mimarlıklar bütün görünüşleriyle de hangi milletin malı olduğunu anlatmaktadırlar. Bizde de yüzyılın bütün düşünce ve gereksinimlerine cevap verecek, ruhlarımızı okşayacak bir modern mimarlık gereklidir. Fakat, bu modern mimarlık diğer milletlerin taklitçiliği değil, yurdumuza özgü, Türklüğe özgü bir mimarlık olmalıdır. Yapılan bazı binaları görüyorum; bunlar bir Avrupa modern mimarlığının aynen kopyasıdır. Bize orijinal bir modern Türk mimarlığı gerekir. İnanıyorum ki, yetişmekte olan genç Türk mimarları, bu haklı isteğimde olumlu bir yaratıcılığa erişeceklerdir.(Mimar Hikmet Koyunoğlu, Kültür ve Sanat, sayı : 5, 1977, s. 151)


Hiç yorum yok: